Filit Tiltay'ın Felsefi Düşüncesinin Bir Analizi ve Genişletilmesi
Felsefi bir sorgulama, çoğu zaman yerleşik bir yoldan sapma eylemiyle başlar. Toplumun, tarihin ve geleneğin sunduğu patikalar, bireyi belirli bir hedefe yönlendirirken, aynı zamanda onu kendi hakikatinden uzaklaştıran birer ray sistemi işlevi de görebilir. Bu metnin çıkış noktası, tam da bu yolları reddeden, radikal bir kopuşu ilan eden o temel ifadedir: "Bana ait bir yolum yoksa, başkasının bana gösterdiği yol benim yolum değildir, öyleyse kendime ait bir yolum yoksa, o zaman yolsuzum". Bu, bir kaybolmuşluk ilanı değil, aksine, sahte yolları terk ederek kendi varoluşsal zeminini bulmaya çalışan bir bilincin manifestosudur. Bu "yolsuzluk" hali, felsefe tarihinde derin kökleri olan bir duruşu, "Yabancı" (Outsider) ve "Sapkın" (Heretic) arketipini çağrıştırır.
İngiliz filozof Colin Wilson, Yabancı adlı eserinde bu figürü, toplumun geri kalanından daha derin ve daha fazla gören, bu yüzden de kendini sürekli bir uyumsuzluk ve yabancılaşma içinde bulan kişi olarak tanımlar. Yabancı, kitlelerin "ılık, pragmatik inancını" paylaşamaz; çünkü o, yüzeyin altındaki anlamsızlığı ve çelişkiyi görmüştür. Bu durum, onu kendi değerlerini, kendi "dinini" yaratmaya zorlar. Yazarın toplumsal normları ve aklın kendisini sorgulaması, tam da bu Yabancı'nın trajik ama yaratıcı mücadelesidir. Bu duruş, Antik Yunan'daki Kinik filozof Diyojen'in tavrıyla da paralellik gösterir. Diyojen, medeniyetin gerici olduğuna, gerçek bilgeliğin ve tatminin toplumsal normlardan, mülkiyetten ve itibardan bağımsız bir kendine yeterlilikte yattığına inanarak yerleşik düzeni reddetmiştir. Onun bu radikal reddedişi, yazarın toplumun yolunu "benim yolum değil" diyerek terk etmesinde yankılanır.
Ancak bu yolsuzluk, yalnızca bir felsefi duruş değil, aynı zamanda tehlikeli bir pozisyondur. Fikirlerinin "çirkin saldırılara uğrayabileceği" endişesi, Yabancı'yı tarihsel olarak "Sapkın" (Heretic) arketipiyle birleştirir. Sapkın, yerleşik dogmayla çelişen bir hakikati savunduğu için aforoz edilen, cezalandırılan kişidir; ancak o, çoğu zaman kendisini asıl doğru yolda olan, suçlayıcılarını ise sahte olanlar olarak görür. Bu metin, tam da böyle bir sapkınlık iddiası taşır: Modern insanın en büyük erdemi sayılan "akıl", aslında bir erdem değil, kökensel bir hastalıktır.
Bu incelemenin temel tezi, Filit Tiltay'ın dağınık metinleri ve diyaloglarında filizlenen şu radikal hipotezdir: İnsan aklı (akıl), doğal evrimin bir armağanı değil, primat atalarımıza bulaşan bir "virüsün" neden olduğu patolojik bir "sapma"nın (sapma) sonucudur. Bu "akıl virüsü", beyinde bir kaos yaratarak bizi doğal içgüdülerimizden koparmış ve içimizde hem her şeyi bilen hem de iradesi olmayan, hem en mahremimiz hem de en yabancımız olan bir varlık yaratmıştır: "biz olmayan biz". Bu metnin orijinal başlığı olan "Toplum ve Biz olmayan Biz", bu içsel bölünmenin toplumsal düzlemdeki yansımasını ima eder; zira hastalıklı bir akıldan inşa edilen bir toplum da ancak hastalıklı olabilir. Bu manifesto, işte bu kökensel hastalığı teşhis etme, içimizdeki o Yabancı'nın anatomisini çıkarma ve belki de bu "yolsuzluk" içinde yeni bir denge bulma çabasıdır.